Turizm iş gücü dayanıklılığı krizlere yön veriyor
Yeni araştırma, turizm sektöründe iş gücü dayanıklılığının kriz dönemlerinde nasıl güçlendiğini ve kırılgan döngülerden erdemli döngülere geçişin hangi aktörlerle sağlandığını ortaya koyuyor.

Turizm iş gücü dayanıklılığı araştırması, krizlerde çalışanlar, işletmeler ve paydaşların rolünü inceleyerek sürdürülebilir toparlanma için yeni stratejiler öneriyor
Turizm iş gücü dayanıklılığı: Krizlere karşı yeni bir anlayış
Krizlerin giderek arttığı bir dönemde, turizm sektörünün geleceğini belirleyen en önemli unsur turizm iş gücü dayanıklılığı oldu. Travel and Tourism Research Association tarafından yayımlanan yeni bir araştırma, turizm çalışanlarının, işletmelerin ve paydaşların krizlerle başa çıkma biçimlerini analiz ederek, kırılgan döngülerden erdemli döngülere geçişi açıklıyor.
Çalışma, turizmin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir sistem olduğunu; çalışanların, işletmecilerin ve kamu otoritelerinin birlikte hareket etmediği durumlarda dayanıklılığın zayıfladığını vurguluyor.
Araştırmanın sonuçları, Avustralya’nın turizm bölgelerinde yürütülen saha çalışmalarına dayanıyor. 92 katılımcı ile yapılan görüşmeler; çalışanlar, işletme sahipleri ve kamu paydaşları arasında yürütülmüş. Ortaya çıkan tablo, kriz dönemlerinde turizm iş gücünün “ayakta kalma” biçimlerinin karmaşık ama öğretici olduğunu gösteriyor.
Krizler turizmde kalıcı dönüşüm yaratıyor
Turizm sektörü, doğası gereği krizlere açık bir alan: doğal afetler, ekonomik dalgalanmalar, politik belirsizlikler, hatta pandemi gibi küresel şoklar… Ancak her kriz aynı zamanda yeniden yapılanma fırsatı sunuyor. Araştırmaya göre, bu süreçte turizmde dayanıklılığı belirleyen temel faktör, çalışanların ve kurumların krizleri fırsata çevirme kapasitesi.
Araştırma, turizmde dayanıklılığın yalnızca bireysel bir yetenek değil; bir ekosistem özelliği olduğunu vurguluyor. Yani bir çalışanın direnci, işletmesinin esnekliğiyle; işletmenin başarısı ise kamu politikaları ve yerel paydaşlarla kurduğu ilişkiyle doğrudan bağlantılı.
Dört aşamalı dayanıklılık modeli
Araştırma ekibi, “Paradoks Dinamikleri Modeli” adını verdikleri yaklaşımı turizm sektörüne uyarlayarak, dayanıklılığın dört aşamada geliştiğini ortaya koyuyor:
- Kırılgan Döngü (Vicious Cycle) – Krizin ilk şoku, iş gücü kayıpları, motivasyon düşüşü, mevsimsel dalgalanmalar ve geçici iş sözleşmeleri.
- Döngü Kırılması (Cycle Break) – İşletmelerin kısa vadeli çözümler geliştirmesi; ürün çeşitlendirmesi, yeni iş rolleri veya esnek çalışma modelleri.
- Döngü Tersine Çevirme (Cycle Reversal) – Zihniyet değişimiyle birlikte, uzun vadeli eğitim, kariyer planlaması ve toplumsal dayanışmanın güçlenmesi.
- Erdemli Döngü (Virtuous Cycle) – Sistem düşüncesiyle, çalışan, işletme ve kamu arasında sürekli geri bildirim ve iş birliği sürecinin oturması.
Modelin en dikkat çekici yanı, bu aşamaların doğrusal ilerlememesi. Yani bir destinasyon ya da işletme, aynı anda hem kırılgan hem de erdemli özellikler gösterebiliyor.
Turizmde üç temel kırılganlık alanı
Araştırma, özellikle üç yapısal zayıflığın altını çiziyor:
- Kariyer sürekliliği eksikliği: Mevsimsellik, düşük ücret, belirsiz çalışma koşulları nedeniyle çalışanlar sektörde uzun vadeli kariyer planı yapamıyor.
- İşletme tükenmişliği: Nitelikli eleman eksikliği, fazla mesai ve düşük motivasyon, işletmelerin yenilik kapasitesini zayıflatıyor.
- Bireysel izolasyon: Çalışanlar kriz dönemlerinde çoğunlukla yalnız kalıyor, sosyal destekten ve kurumsal dayanaktan yoksun hissediyor.
Bu döngüler, hem çalışan hem işveren hem de sektör düzeyinde birbirini besleyen bir sarmal yaratıyor.
Kısa vadeli çözümler: Esneklik ve iç destek mekanizmaları
Araştırma, pek çok işletmenin krize tepki olarak esneklik stratejileri geliştirdiğini ortaya koyuyor. Örneğin:
- Pandemi döneminde bazı oteller çalışanlarını korumak için görev rotasyonu uyguladı.
- Küçük işletmeler çevrimiçi satışa yönelerek gelir kaybını azalttı.
- Bazı turizm bölgelerinde “personel köyleri” oluşturularak çalışan konaklaması desteklendi.
Ancak bu önlemler çoğunlukla geçici oldu. Kalıcı dayanıklılık için işletmelerin, çalışanlarını yalnızca “krizde tutmak” değil, onların uzun vadeli refahını gözetmek gerektiği vurgulandı.
Zihniyet değişimi: Dayanıklılığın anahtarı
Araştırmanın en çarpıcı bulgularından biri, “zihniyet değişimi”nin turizm dayanıklılığında oynadığı rol. Pandemi sonrası birçok işletme “eski normale dönmeyi” değil, “yeni bir denge kurmayı” hedefledi.
Bu dönüşüm, özellikle şu alanlarda belirginleşti:
- Yetenek geliştirme: İş gücüne yeni beceriler kazandırmak için eğitim fonları ve devlet destekli programlar.
- Psikolojik dayanıklılık: İşverenlerin, çalışanların duygusal sağlığına yatırım yapması.
- Yerli pazar uyumu: Uluslararası turizmin durduğu dönemde iç pazarın canlandırılması.
Araştırmacılar, bu yaklaşımı “bouncing back (geri dönmek)” yerine “bouncing forward (ileri sıçramak)” olarak tanımlıyor.
Politika düzeyinde iş birliği ihtiyacı
Turizmde dayanıklılığın yalnızca işletme çabasıyla sürdürülemeyeceğini belirten çalışma, kamu politikalarının merkezi rolüne dikkat çekiyor.
Araştırmanın önerileri:
- Altyapı desteği: Konut, ulaşım ve temel yaşam koşullarının iyileştirilmesi.
- Kariyer yolları: Turizm mesleklerine yönelik sertifika programları ve kariyer rehberliği.
- Uzun vadeli teşvikler: Kalıcı istihdam sözleşmelerini destekleyen vergi ve hibe politikaları.
Böylece, çalışanların sektörden uzaklaşmasının önüne geçilmesi ve sürdürülebilir bir istihdam havuzu oluşturulması hedefleniyor.
Çok düzeyli koordinasyon: Çalışan, işletme, paydaş
Araştırmanın en önemli katkılarından biri, dayanıklılığın çok düzeyli bir olgu olduğunu göstermesi.
- Mikro düzey: Çalışanın kişisel direnci, eğitim ve motivasyonu.
- Mezo düzey: İşletmenin yönetim stratejileri, kurum kültürü ve yenilik kapasitesi.
- Makro düzey: Kamu kurumları, birlikler ve yerel yönetimlerin sağladığı destek ortamı.
Bu üç katmanın eşgüdümlü çalışmadığı durumlarda, turizmde dayanıklılık zayıflıyor.
Yeni paradigma: Sistem düşüncesi
Araştırma, dayanıklılığın kalıcı hale gelmesi için sistem düşüncesi yaklaşımını öneriyor. Yani turizm yalnızca bir sektör değil, bir toplumsal ağ olarak görülmeli.
Bu bağlamda önerilen üç temel strateji:
- Yaşam tarzı ve iş bütünlüğü: Turizm bölgelerinde yaşam kalitesiyle istihdam olanaklarını birleştirmek.
- İşgücü mobilitesi: Nitelikli personelin bölgesel yer değiştirmesini destekleyecek programlar.
- Sektörler arası entegrasyon: Tarım, kültür, spor ve yaratıcı endüstrilerle turizmi iç içe geçirmek.
Böylece turizm, ekonomik krizlere karşı daha esnek ve dayanıklı bir yapıya kavuşabilir.
Akademiden sektöre: Yeni politika çağrısı
Araştırmanın teorik katkısı, turizmde kriz yönetimi literatürüne gerçekçi bir model kazandırması.
Model, ideal bir çizelgeden ziyade, dağınık ve organik bir süreci temsil ediyor. Her aktörün rolü sabit değil; zaman ve bağlama göre değişiyor.
Bu durum, turizmde kriz liderliğinin yalnızca kamuya veya büyük işletmelere ait olmadığını; paylaşılan liderlik modelinin daha etkili olduğunu gösteriyor.
Geleceğe bakış: Dayanıklı turizm için ortak akıl
Araştırmacılar, gelecekte yapılacak çalışmaların vaka temelli ve uzunlamasına olması gerektiğini vurguluyor. Böylece, kriz öncesi, kriz sırası ve toparlanma dönemlerinde aktörlerin rollerinin nasıl değiştiği daha iyi anlaşılabilecek.
Önerilen bir diğer adım, turizm bölgelerinde geri bildirim döngülerinin oluşturulması. Bu sayede, çalışanların sesleri karar mekanizmalarına daha etkin taşınabilecek ve politikalar dinamik biçimde güncellenebilecek.
Sonuç olarak, turizmde dayanıklılık artık yalnızca bir kriz yönetimi meselesi değil; sürdürülebilir büyümenin temeli olarak görülüyor.
Kaynak: Travel and Tourism Research Association (TTRA)